kibinonbir

 Hikaye şöyle başlıyor ;

Siyah bir örtüyle kaplı ilk insanlardan  Hoarraaor diğerlerine göre daha sivri zekalı olduğundan  daha ne olduğunu düşünmediği o sarı parlak topun doğup batmasına göre ava çıkmaya başlamış çünkü top kırmızılaşınca bir süre sonra geyikler ( o sıralar adı konmamış) görünmez oluyormuş . Kesinlikle aç olduğundan eminmiş " av yapsam mı yapmasam mı" diye düşünmesine gerek yokmuş .


İşte zaman konusundaki ilk takvimleştirme işlemi bu bahsettiğim kıl topu tarafından gerçekleştirilmiş.
Başka bi sivri zekalı ( daha az kıllı olan )  sarı topun iniş çıkışını sayıp  havadaki soğuma ve ısınmayla bağlantısını kurmuş, onun torunu da mevsimleri bulmuş.Onun da torunu babasının isim koyduğu mevsimleri ayırmak gerektiğini düşünmüş ve nihayet onun torunu ayırmış asır demiş yıl demiş mevsim demiş ay demiş hafta demiş gün demiş saat demiş dakika demiş saniye demiş.( son torun baya kıvrak zekaya sahip anasına çekmiş o)

Kıl bakımından zaman içerisinde fakirleşen bu nesiller yılların icadından sonra ( dinlerle bağlantılı bir keşif süreci bu ) her yeni yılı kutlamak gereği duymuşlar. Ama buna binbir çeşit neden üretmişler halbuki hepsinin tek isteği  vur patlasın çal oynasınmış.

Ve bağlıyorum, Hoarraor'dan beri zamanla yerleşen bu gidişe bir dur diyelim  : )))  yok amacım o değil

Hepinize yeni yılda sağlık ,huzur , mutluluk falan dileyenler olmuştur güzel şeyler bunlar dilesinler tabi , ama tüm yıl böyle mi geçcek falan diye  takılmayın vurun patlasın çalın oynasın : )

Mutlu yıllar : )

daldan kopan sarı yaprak

Az önce blogdaki yazılarıma şöyle bi bakıverdim de hepsinde bi hüzün var az çok. Geçen annem okumuş yazdıklarımı ( inanın bu çok hoşuma gidiyor , hehe :)) bunu da okuyacak), sen yalnız hissedince kendini çık gel diyor. Anneler işte , iyiler onlar ama en iyisi bende .

 Bu arada yeni günlük aldım gri bir kapağı var bu sefer, önceki lacivertti ondan önceki de lacivertti , kahverengi , koyu bir kahverengi diye gidiyor ilk günlüğüm rengarenk idi  üzerinde şekiller vardı ilkokul 4 te yazıyordum onu.

Bakmayın siz benim depresif yazılarıma , ben gün içinde çok gülüyorum çok eğleniyorum nazımı tuzumu da şu blog çekiyor.Hem ben bu depresif hallerimi de seviyorum bi bakıma .Hani vardır ya  Candan Erçetin'in müzikleri gibi, yağmurlu bir günde cama vuran su damlacıkları gibi, köşeleri yanmış saman kağıdı gibi , ama  ama en çok da sonbahar gibi

Yaklaşıyor

Belki kar lapa lapa yağıp dünyamı beyaza boyamamış ama şu yağmurlardan arta kalan ıslak İstanbul'u da seviyorum ben.
Yılbaşını da evde geçirmiyorum ilk defa.Bir gece deyip geçmeyin bizim evde tüm sülale toplanır yılbaşında.Malum bu sene de aynısı olacak tek farkla, ben farkla . ( .. duygulandım )

Bu durum ne kadar dokunaklı gelse de , bir planım var kendimi orada hissettirmeye yönelik.Ama sürprizi bozmamak için şimdilik bende kalması gerek.

Bir form doldurdum Amerika'ya gitmek için , hani olur olur ya kabul edilirsem hoş olacak öğrenci liderliği programı diye de adı var bunun.Hoş bir hayal işte.

Onun dışında hayatımda ilk defa Ptt'ye gidip mektup yolladım.Şaşırdım adam zarfı tarttı ya resmen . ( belki de çok önemli bir ayrıntıdır bu belki de adam tartmamıştır başka bir alettir o )

Ve ben kendimi yalnız hissediyorum.Klasik bir durum benim için sanırım ama iyi hissettirmiyor.

Durak

  Gezelim görelim dünyayı keşfedelim programında bu hafta Ufuk İzmir'e gitti.Program şahane ama daha ziyade sevdiklerini görmeye gitti.Arkadaşlık ayrı şey kardeşlik ayrı şey okur , özlüyor insan.

Bu muazzam çıkarımı nasıl edindiğime gelcek olursak, yer neresi bilmiyorum Bornova 'ya yakın biyerdi en son çöktüğümüz durak ,saat kaç bilmiyorum ama geç bi saat otobüsler geçmekten vazgeçeli olmuş bir süre , bir süre sonra da şafak sökecek (burası şarjı önceki gün bitmiş telefonumun ayıbıdır beni bağlamaz ) , ses tellerim ve kulaklarım konserden kalma teomanzede ,ayaklarım zangır zangır zaten köpekten kaçarken de yorulmuşum ( köpeğe havladım resmen en son ) , işte böyle bi durumda yanımda kardeşlerim durakta  uyuyakalmışız

belki durum şahane değil (  aç değildik kokoreç kesti beni şahsen) ama beraberken mutluyuz , nefes alma nedeni ya bu ( vermek için de neden vermezsen de olmaz)

gecenin o saati durakta uyuyan üç elemanı gören taksicinin sesi uykumdan uyandırıyor sonra    "gggeeeennnnnçççllleeerrrr  nneerrryyyee gdddccckkssssnnnz" (bu benim duyduğum orjinali "gençler nereye gitceksiniz" şeklinde)

Buca'ya kadar takside uyuyanlara taksimetre açılmıyor sistem öyle sanırım ucuza geldi.

aygüceler okur

çay

 Çay bardağını taşırken içindekini taşırmamayı elimi yaktıktan sonra öğrendim, taşırken bakmamak gerekiyormuş , çünkü insan içine bakınca bazen dışındakini kaçırabiliyormuş.

bavul

Yolculuk vakti yine geldi çattı. Ama bu sefer evden ayrılmak bir diğerine gitmek için olacak , hani bahsettim mi bilmiyorum hayatım iki parça gibi geliyor bir süredir. İkisini de özlüyorum.

Okula lisedeki gibi yürüyerek gitseydim uçak yerine, özlenecek tek bir evim olurdu. (Polyanna'nın kemikleri sızlamasın , izindeyim der gibi oldu . :D )

Bugün Ufuk Mersin'de ,yarın İstanbul'da ama hep evde .

Ev dediğin ne sıcak yermiş, bir an çıkmış aklımdan

  Sabiha Gökçen'de kimliğimi kaybettim diye telaş yapmaya başlarken koridorun sonunda elini kaldırdı arkadaş ve "Ufuk senin kimliği almışım yanlışlıkla"  diye bağırıverdi .İyi ki de öyle dedi yoksa şimdi kendi yatağımda uyanmam kolay olmazdı sanıyorum.

Şu bayram dedikleri ne güzel şeymiş birader , küçükken bile sevmedim bu kadar , ailemi görmemi sağlıyor.

Annem büronun üzerindeki daireyi satıp okul yapma hayalleri içinde bayramda evde oturmak istemiyor, Babam annemin derdinde n'apıcaz çıkıpta ,evimizde kalalım diyor,
Alihan'ı bilgisayara usb ile bağlamayı düşünüyorum uğraşmasın çocuk fareyi oynatmaya tıklatmaya
Cem satrançta kendince bir dev olan beni devirdi ,ağzı kulaklarında ( bir de" herkesi yendi "yaz abi diyor yanımda)
Babaannem olan zat-ı muhterem Fatma Hanım bu ara triplerde ama beni görünce gülüyor kadıncağız.

Arkadaşlarımın yüzleri fotoğraf gibi idi tekrar hareketlendiler görünce . Hayat güzel , bayram güzel olacak ,gözlüğü kırdım tamir ediyorlarmış, başka bir kırıklık yok.

10 Kasım




"Benim naçiz vücudum elbet bir gün toprak olacaktır, ama Türkiye Cumhuriyeti ilelebet payidar kalacaktır." 



Mustafa Kemal Atatürk

ikisıfırüç

Biz cumhuriyet yürüyüşündeyken yurda hırsız girdi arkadaşın bilgisayarı çalındı , vize haftası göz kırpıyor kapıdan kitapları işaret ederek, kızlar konusunda ne istediğimi bilmiyorum, daha hiç boza içmedim onu denemem gerek , istanbul çok soğuk totom donuyor her gün her gün , ama bunlar konumuz değil.

Ben yazamıyorum.
Alıkoyan bişeyler var beni kağıttan kalemden, bi gece oturup masanın başına çiziktiresim gelmiyor kendiliğinden , şiir yazacak kadar duygulanamaz oldum bir süredir etrafımda ilham perileri hareket çekiyor resmen.

Sürekli yanımda insanlar var belki de ondandır , dertleşemesem de henüz, yalnız değilim pek, görünmesem ortalarda merak ederler sağolsunlar.Kendime ayırdığım zamanlar  herkesin uyuduğu zamanlar.Aslında bu zamanlar benim de uyumam gereken zamanlar ki şu zaman da o zamanlardan biri, saat olmuş iki çünkü.

Sabahları erken uyanmayı öğrenmem gerek, üstünden geçmeyince unuttum o dersi ,  beni dürtün sekiz gibi, zaten tipim de sekiz gibi sevmiom aynaları

 aygüceler okur

Kutlu olsun bu bayram

Cumhuriyet bayramınızı en içten dileklerimle kutlar, kapkaranlık gecelerin içinden bile ışığı görmenizi dilerim.

bek tu hom

Ailemi ,evimi  hatta hiç özleyeceğimi düşünmediğim şehrimi bile çok özledim.Sürücü ehliyeti sınavı sayesinde haftasonunu evde geçiricem.Bol bol ev yemeği yiyip , aile bireylerimi öpmem gerek.

Kısacası eve dönüyorum, dönüşüm muhteşem olacak okur , sıkı dur güvercin eve dönüyor

(dipnot : berbere gittim güzelim saçlar uçuverdi birden , asker kaçağına benziyorum)

Dolmakal-p

Canımın sıkılası geldi yine sebepsiz , bıraktım sıkılıyorum bende.
Dolma kalem diye bi sevgili yaptım kendime.
Çok sadık, ellere dökmez sırlarımı  , ne desem dinler ama sözlerimi geri satar bana düşün der üzerine yazdıklarının yeme lafını sonra.Bana beyaz kağıt nasıl  ziyan edilir onu anlatır.
Çok sabırlıdır hiç acele etmez, bekler mürekkebin işlemesini son satıra dek sonra çakmak rica ettirir tütüncüden ,hadi yak der kağıdı.
Çok da yüzsüz olur bazen ama bu özelliğini de severim ,son  külleri karışınca rüzgara kağıdın tebessüm eder masanın köşesinden  haydi bir daha der utanmaz.

Hıyar Düdük

Koca ömür iki dakika demişlerdi de inanmamıştım, meğer gerçekten öyleymiş
Biraz uzatmalı oynadık ama keyifliydi be hakem
Çalmayıversen şu düdüğü bir kere ne olurdu sanki

deprem oluvermiş

 İstanbul'u sallamışlar Ufuk'a dokunmamışlar.Yurt falan sallanmış.Mersin'de deprem olmaz ki , tırsacak bir şey daha çıktı başıma

küçüklüğümde bi bunlar vardı

çok sinirlenmiş anne
karanlıkta aynalar
sabah kahvaltısı
büyük kara itler

sonra parça parça aştım bunları ama deprem çok başka konu ben çalışmadım ki bu duruma.Yatmadan önce üstüne düşünülecekler listeme bunu ekliyorum.eee.....  iyi akşamlar şimdi

Bi düş gördüm

Bi düş gördüm ben sabaha karşı.Ne yemyeşil çayırlar ne masmavi deniz ne de güzel kızlar vardı.Yeni doğan bir güneş ve gökkuşağı da beklemeyin benden.Sabaha karşı başladı ,uyanmak gelmedi içimden ,bitiverir diye. Öğlene doğru uyandırdılar beni, ben o kadar uyuduğumu da bilmem.

  Bi düş gördüm ben sabaha karşı ,unutmuşum nerede yattığımı,evimde uyanmayı bekledim.Korkumdan açamadım gözlerimi, güneş doğru yerden vurmaz da ağlayıp rezil olurum diye.Onlar açtılar gözlerimi, yaşlarım içime aktı bu sabah.

Güverçin 2

 Önceki yazıda adı geçen güvercin yere çakılmaktan kurtulup uçmaya başladı sevgili okurum.Çok sevdi bunu işin ilginç yanı .Yuvadaki düzeni de sevmiyor değildi ama kanat çırpmak bir ayrı güzel geldi. Dağlar , dereler derken kondu bir ceviz ağacının dalına etrafı seyrediyor şimdi, keyfine diyecek yok.Tek derdi meyveleri sıraya dizmek, baştakini didiklerken sondakini merak etmek.Daha ne tüfek gördü ne mermi, varsa biraz talihi onla da yolu kesişmeyecek.

Güverçin

 Benelux ü gezdim .Paris'e ikinci defa gittim.Havamdan geçemiyorum ama konu bu değil.

Üniversite öğrencisi oldum. 11 yıldır evim dediğim yerden ayrılıyorum.Yeni bir başlangıç olacak benim için.Değişikliklere kolay ayak uydurabilen biri olduğumu söylemiycem ve sanırım bu yüzden bi tedirginlik var içimde. Mutlu olmasına çok mutluyum o ayrı , güvencin yavrusu daldan atıldıktan sonra uçana kadar bi düşer ya öyle bikaç saniye o durumdayım şuan ,  kanat çırpıcam ama felsefi pozlara girmekle meşgulüm

(ufuk= güvercin  =>  ufuk= bağırsakları düzgün çalışmayan ve bu yüzden tekmelesek de uçmayan meydan kuşu)

kendime bilinçsizce laf gömdüm resmen

görüşürüz okur bağırsaklarım sağlam

Oh captain,my captain

Yabancı dizi bağımlısı oldum bu ara.Antin kuntin iş yapma meraklısı olduğumdan değil okurum yerli dizilerde bi cacık yok.Kavak Yelleriydi,Yaprak Dökümüydü sıkıcı geliyor. How I Met Your Mother , Chuck ,Spartacus Lost, derken tek yaptığımın dizi izlemek olduğunun farkına vardım.Kitap okumaz oldum , az önce Chuck'ta 3. sezon da bitince elime kalem alıp çiziktireyim bişeyler dedim.Kitap da okuyuvercem birazdan.İyi olcak.Ha bu arada sürüyle de sinema filmi izledim.

Neyse görüşürüz okur


yazı lan işte ne başlık, maşlık

 18 bitti. Okul bitti .Sınavdı ,tercihti bitti işte hepsi ne varsa. Marmara Hukuk (iö) diye üniversite kazandım.Sevindik falan filan.Bir hafta sevdiğim 6 arkadaşlarımla beraber yazlıkta da kaldık.O da zevkliydi.(filmin bu kısmında benden bir "ama" falan bekleniyor)

Ama yazı yazamaz oldum birkaç haftadır.Elim kağıda uzanmıyor.Bir atalet var üzerimde.Şu yazıyı da kaçtır siliyorum . Battal boy şortuyla oturduğu sandalyeye yapışıp, rejim için aktivasyon enerjisi bekleyen teyzeler gibi hissediyorum.

Bu yazıyı da aktivasyon enerjim yapıyorum.Çıkıyorum

İyi ki doğdun

Bugün Ufuk'un doğum günü.Buluşmamızın ardından geçen 18. yılın son günü . Beni tanımaya başladı biraz ama daha çok yolu var , bunun o da farkında bir süredir. İlkin çok küçüktü her bebek gibi , simsiyah gözleri vardı gece gibi , zamanla ışık doldu içine açıldı gözlerinin rengi.Yıllar geçtikçe büyüdü, ne oyuncak tahta atı ne de biberonu kaldı geriye .Anasınıfını hiç sevemedi ama sonraları okula da alıştı.


Anlaşılmak hep dert oldu onun için , kendini anlatmayı sevmezdi çünkü . Kusur olarak da görse çoğu zaman farklıydı Ufuk.Farkını zincir yaptı eline yıllarca mahkum yaşadı.Sonra ne oldu vazgeçti bu sevdadan , çözülüverdi elleri.Bu kadar hareket alanı fazla geldi , inandığı herşeye karşı kılıç kuşandı .Yardım gerekliydi beni buldu kendince , ben hep dibindeydim zaten.

Konuşmaz sanmayın, konuşur benle geceleri .Diğerlerinden farklı hitap eder bana ama o da konuşur.Zaten en çok da benle konuşur.Kimsesi yok sanar arada sırada benle çok konuşunca.Gözlerinden yaşlar dökülür yastığa ,güneş doğana kadar kurur o yaşlar, bir ben görürüm.

Sevdim ben Ufuk'u herşeyiyle.İnsanlara gösterdiklerini de sevdim ama daha çok içinde kalanları sevdim ben. 
Sanırım o da sevdi beni.

İyi ki doğdun Ufuk

hadi kahvaltıya çağırıyolar bekletme   

feysbuk

Şimdi feysbukta bişi var sık görüyorum. "Kim bana bakmış", "kim profilime bakmış" hikayesi.
İnsanlar ne kadar da merak ediyor kimin onlarla ilgilendiğini.Kimlerin onlara baktığını ...
Sanıyorum bundandır bu tüm uygulamalar falan .

Ama işin enteresan tarafı sadece sanalda değil gerçek hayatta da bunun böyle oluşu...

: ))

İç içe

Sıcakla soğuk hep iç içe şu dünyada , siyahla beyaz , umutla şüphe bile iç içe.Ilık değil benimkisi gri de değil.

Bir haller var bende , iç içe geçmiş Ufuklarım

Bişi biliyom

Neticede gergin iş tabi bu öğrencilik bazen bazen . Evet bu canımı sıkıyor koy geç diyemiyorum.Ama zaman da dilimin bekçisi değil geçiyor gidiyor .Bu zaman sallamaz pek beni genelde ama bu yüzden peşinde koşuyorum heralde.

Bazen olur ya , kafan ne kadar boka batmış olursa olsun gördüğün veya en azından orada olduğunu bildiğin şeyler olur. Birşey biliyorum okur bişey biliyorum ben.Kendine iyi bak


Terbiyesiz Ufuk "bok" dedi.

Halı yarı yarıya ıslaktı.Bir süre sonra yoğunlaşacak sıvı seramikler arasındaki kanallara doluyordu  Bu evde yarım saatten belki birkaç dakika daha fazla zamanı kalmıştı.Acele etmesi gerekiyordu.Ama tekrar salona doğru yürüdü.Bu manzarayı görmeyeli uzun zaman olmuştu.Dolabın yanındaki takvim yaprakları çarptı gözüne.Aldırmadı ilkin , sonra içten içe rahatsız oldu.Çok biriktirdim , temizlerim birgün diye geçirdi içinden.Eskiden bunu düşünmeye cüret etmek bile yeterince suçtu kendisi için , ne kadar da değişmişti ,artık yaptıklarından bile suçluluk duymuyordu.

Beklemek

 Karşısındaki duvar saatinin birkaç gündür atmadığını biliyordu ama pilini değiştirmek gelmedi içinden çünkü çıkan tik tak seslerine rağmen zaman geçmiyordu bazen. Sanki dünya bir kibrit kutusu da o da içinde mahsur kalan kibritmiş gibi yanacağı günü bekliyordu.Çabaları gözünde küçüldü birden , sonuçta sadece beklemekti elinden gelen

Kak terlik giyin !

   Dershaneden sonra eve geldim.Islık çalarak seke seke koşturuyodum evin içinde böyle sanki 5 yaşındaki akranlarımla birazdan top oynamaya gidecekmiş gibi.( ki ben 19 oldum ,ki ben top oynayamam ama oynuyor olsam böyle bi durumda sevinirdim yani sonuçta üzülcek halim yok )

      Koridorda buzdolabının salıverdiği su ile yeterli kayganlığa ulaşan seramik bana el sallamadı.Eh bende sınava 19 gün kala düştüm bileğimi incittim.İlk çok ağrıdı işte atelmiş sargıymış derken süre geçti şimdi pek bi ağrımıyor.Ama  film şeridi geçti gözümün önünden , gerçekten çok korktum film de şu bak " LYS ve çolak Ufuk"
hiç sempatik değil.Gidiyorsunuz ve terlik giyiniyorsunuz sevgili insanlar . Görüşüverin

yeni blog açtım

Evet yeni bir blog açtım.Adresini falan vermek istemiyorum.Yeni bir başlangıç olmayacak yoksa.Buna ihtiyacım vardı bir süredir.Kendimi anlatmak için ismimden başladığımda çevremde kimse kalmıyor.Yani bu durumdan pek şikayetçi değilim ,Ufukla baş başa ne istersek onu yapıyoruz.Ama insanları da severim yani ben genelde  soğuk biri değilimdir pek.Yardım etmeyi severim başkalarının dertlerine ortak olmayı severim paylaşmayı severim.Evet iyi biriyim ben sanırım.Ama böyle bir imaj çizince kafalarda  aklımdan geçenleri tam anlatamıyorum.Yani ben sevdiklerime zarar verildiğinde  bambaşka da olabiliyorum.Geçen bizim dava sonuçlandı ,babam da adam da ceza almadı denebilir.Duruşma bitene kadar haberim yoktu olaydan. Babama bir şey yapacak olursa karşı taraftaki adam için planladığım yaratıcı cinayetleri ben bilirim.( Alttan 4. kaburganın oradan bir delik açıp enjektör vasıtasıyla akciğeri benzinle doldurduktan sonra tüm bu tantanaya neden olan o sigaradan birkaç tanesini ağzına sokup kibrit çakmak  ,benzinin solunum yolundan yukarı çıkan gazıyla tütün  yaprakları arasındaki alevin buluşması ,patlama, kan  falan filan )  yani çoğu zaman humanist olduğumu söylemek pek işe yaramaz artık gördüğünüz gibi .Sizi inandırmak umrumda değil desek, eee ben günlük hayatta yolda görülebilecek biriyim sonuçta ,el sallasanız ben de el sallarım yani tanımasam da bozuntuya vermem yine el sallarım.Soyut bir örnek verecek olursak bir şekliniz varsa başka bir şekil olamazsınız.Ama bir şekliniz yoksa her şekil olabilirsiniz.İstediğim şekilsizlik oluyor bu durumda , söylemesi hoş değil başkalarına söylemeyin bunu kaba duruyor, ama buna çıkıyor evet.

Yani kısa kesmem gerek uykum geldi açıkçası. Ben yeni bir blog açtım .İlk yazımı da yazdım.Yukardaki zırvalardan bir halt anlamayanlar için arada sırada Kare'ye de yazacağım. Karenin içine onu korusun diye kalbimi koymuştum işin başında şimdi içini doldurdum karenin sona yaklaşınca.

Hadi iyi geceler okurum kendine iyi bak ,gözüm ağrıyo lan uykum var

Ordan burdan

Yeni bir blog açmaya heveslendim, evet bunu yaptım , buraya yazmaya da devam ederim büyük bir ihtimalle ama Kare çok açık seçik olmaya başladı , açıkçası üslup değişikliğine de gitmek istiyorum biraz .Mahallenin artiz delikanlısı olduğum için değil ama yine de gizlilik istiyor insan. Büyük bir ihtimalle farklı bir üyelik falan açarım adı sanı belirsiz insanın gayipten sesleri tarzında fısıldarım bişeyler.Aslında bu isim yazınca hoşuma da gitti ama yazdık artık birkere .Ben lafı dolandırmaktan vazgeçip dershaneme yollanırken siz de ne yapmak sizi mutlu edecekse onu yapın.

dipnot:  Yegese sonucumu  20(rakamla) yirmi(yazıyla) puan eksik hesaplamışım, ek olarak birkaç yanlışım çıktı.Sağda solda fazladan puan söylediklerim şişmesinler.Diğer sınava çalışmaktayım,kazandığımı söylediğimde çehrelerde tebessüm yaratan bir fakülteye girme ümidindeyim.

1 Mayıs İşçi Bayramınız Kutlu olsun efendim.

Büyüdüm ben bugün

 18 yıldır değil,ben bugün büyüdüm.Beni kendimden bile ayıran düşüncelerim ilk defa başımı yeni bir derde sokmak yerine deva oldu bugün bana .Kendimi bildim bileli patlak ampulu tozlanmış bir odanın karanlık köşesine sinmiş gölgem gibi beni takip eden yalnızlığımdan kurtuldum bugün. Yanlış cümlemi mağzur görün ,anlatmak istediğim , yalnızlığımdan değil bende bıraktığı o kötü etkiden kurtuldum bugün.

Kolay olmadı kayıtsız şartsız her şekilde beni dinleyen okurum.
,dinlememe özgürlüğüne sahip misin bilmiyorum ama elimde olsaydı sana bu özgürlüğü verirdim ve bu yüzden hala çarpıya basmamış olman hoşuma gidiyor ,basmış olsan da hoşuma gitmeye devam edecek.

Anne rahmindeyken annenin ruh hali çocuğunun ruh halini şekillendirirmiş ve şimdi çok huzurlu sayılabilecek ailemin durumu ( bu yüzden yaratana teşekkür ederim arasıra ) ben doğarken o kadar da iyi sayılmazmış.Zamanında kendini yalnız hissetmiş olan annemin söylemidir bu.

Ve ben , olaya böyle bakacak olursak miras edindiğim bu ruh halinden sıyrılmaya başladığımı hissediyorum.

Savaşta tek asker var etrafında kuru kalabalık , karşıda düşman diyecek olursak.Karşıdaki düşmana karşı kendisini bir topluluk gibi hisseden o tek asker için kuru kalabalık bir fayda ifade etmiyorsa ,askerin tek olması   veya kuru kalabalıkla birlikte olması tek şeyi değiştiriyor.O asker kalabalık bir grubun parçası olduğunu düşündüğü için yalnız kalmaya hazırlanamıyor.Ve mutlaka yalnız kalacak olan bu asker huzur verici o kalabalıktan kendi eliye vazgeçmediği sürece kalabalık onu her terkedişinde varolan sorun karşısında çöküyor.Geriye o kuru kalabalıktan kalan tek askerle sorunu örtüyor kapatıyor.

- Kimse kalmazsa ne olacak peki ?
- Askerin ruhuna El Fatiha .

yegese

Biliyorum çok merak ediyorsunuz sınavda ne yaptığımı.Bu yüzden yorum bombardımanına tuttunuz beni günlerdir.
Hasretle sonucumu bekleyip tırnak yemekten  gastrit olanlar ,düşük net yaparsam insan içine nasıl çıkacağını düşünenler, bilin ki Ufuk yanınızda. Yani neticede ilgi ve alakanıza teşekkür eder(!) sınav sonucumu açıklarım.

Umutları yok etmeyen ama benim için tek başına da umut vaat etmeyen bir sınav sonucum var. Geri kalan sınavlarımda  iyi bir performans sergilersem  Danıştay gazabından geriye kalan puanlarla iyi bir Hukuk fakültesine girerim sanıyorum,umuyorum.

Ne hazindir ki girdiğiniz sınav sizi ömrünüzdeki son çoktan seçmeli sınavmış gibi strese sokup ,çıktığınızda herşeyin bitmediğini hatırlatıp rahatlatmaz.

Binlerce asker ,derin bir sessizlik , ve o kelebek

Pazar günü şu malum sınava gireceğiz .Çok çalıştım gerçekten  ve elimden geleni de yaptığıma inanıyorum.Şansımın yaver gitmesi gerek , sanırım tek ihtiyacım olan bu kaldı.Hayırlısı olsun.Haydi görüşürüz ,umarım bundan sonraki yazım sınavın iyi geçtiği yönünde haber vermek için olur.Benim için dua edin ,sağlıcakla kalın .

Böylece şu karede 100. yazıya da ulaşmış oluyorum.Açtırana ve açık tutanlara teşekkür ederim.

Ben gibi

Birazdan yazacaklarım yan yana dizilmiş birkaçyüz harften ibaret neticede.Kalbimin derinliklerinden , herşeyiyle benden ve hissettiklerimden ibaret.Anlaşılır olmasını umut ediyorum ama sadece umut ediyorum.

Sevdiğim ve sevmediğim şeyler var . Evet var ve bunlar hep iç içeler.

En basiti mercimekli bulgur pilavının yanında çok sevdiğim kuru soğan gibi , yemek bittikten sonra dişlerimi fırçalasam da kokusu gitmeyen kuru soğan gibi.Evet aynen onun gibi , gitmez asla onun kokusu

Motorunun sesi başımı ağrıtan dolmuş gibi , binbir türlü koşuşturmaca arasında sadece düşünmeye , hayal kurmaya  ayırdığım o nadide zamanları bana bahşeden dolmuş gibi , yaşlı teyzeye yer verirken anlamsızca heyecanlandığım , kalktıktan hemen sonra yeni bir boş yer bulup saçmaladığımı hissettiğim dolmuş gibi

Küçüklüğümden beri beni ürküten  karanlık gibi ,  güneşten kaçan ve her gece aynı benim ona sığındığım gibi bana sığınan karanlık gibi , güneşe bile vermediğim karanlığım gibi , kusurlarımı örten ve her sabah tekrar karalamam için yeni bir sayfa veren karanlık gibi

Sürekli zinciri kayan , her denememde beni yağlı eller ve ekşi bir suratla  yarı yolda bırakan bisikletim gibi , üstündeyken kulaklarımın arkasından geçen havayı hissettiğim bisikletim gibi

Yatmadan önce sıkıca sarıldığım , sabaha karşı üstümden attığım  ve bunu yaptığım için beni defalarca hasta eden , tüyleri burnuma kaçan ama tekleyip düşürmedikçe sıcak tutan battaniyem gibi  : ))

Her seferinde olgunlaşmadığını bildiğim halde karşı koyamayıp yediğim hurma gibi , baştaki o tatlı meyve gibi , sondaki o ağzı kamaştıran acayip meyve gibi

İç içe geçmiş duygularım ve tebessümle hatırlayacağım o bir sürü hatıram gibi , ve hepsi benim gibi

hadi iyi geceler okurum :)) saat kaç olmuş bak, ne saati gün bile değişmiş

çok sevdiğim annem gibi , odamın ışığını görürse beni tepeleyecek annem gibi :))

Çizgiler

Çizgiler çektim önce , şekiller çizdim
Bir sanrıya kapıldım içleri dolu bildim
Boş görünce içlerini başka şekiller çizdim
Bitene dek kalemim çizmeye devam ettim

Tükenince anladım neredeymiş keramet
Çizgiler de şekiller de hepsi benden ibaret
Sen al kalemi eline, çizgi çiz ve devam et
Nasılsa biter mürekkep hepsi birer emanet

Yazmasam olmayacaktı

 Bugün 18 Mart Çanakkale ve Şehitleri anma törenlerinde iki defa sunuculuk yaptım.

 Biri öğrenciler için diğeri de protokol adamları içindi.(Böyle gıravatlı amcalar protokol dediğim)

 Sayın Vali,Kaymakam,Jandarma komutanı,..................derken en son " çoh gıymatlı ben " diyesim geldi

 neyse aksaklıklarla dolu sunuş bitti sonunda.

Aklımda tek şey kaldı .

Siyasilerin birinden duydum 
" Türkiye bir mozaiktir , birliği bozmak ağır sonuçlar getirir." dedi. ( hep kesin konuşur onlar)
Söylenen son türkünün son dizesi şöyle

" Laz ,Çerkez, Kürt bizim yoktur ayrısı....yoktur ayrısı" .

güzel , samimiyet derecelerini bilmiyorum ama güzel ,birlik kardeşlik eşitlik eyvallah

aklıma takılana gelice

Biz aynı toprakta yaşayan bir sürü insan ,ne yapıyorsak vatan için yapsak etnik köken vurgusu yapmadan
Ortak Türkiye Cumhuriyeti ise üstünde yaşadığımız
Ortaksak ve ortak olacaksak hep, ortak olduğumuz devletin ve bizi bir arada tutmakla görevli yönetimin ırkı ,dini ,rengi  olur mu ? Dini, ırkı olursa bu devlet ortak olur mu ?

Ve ortaklık için herkesin ortak olmayı istemesi gerek.Herkesin istemesi için aynı o hamburgerini , mavi pantolonunu ,kolasını çok beğendiğimiz bağrımıza bastığımız(!) Amerika 'daki gibi para olması gerek.Çünkü cebi dolan Amerikalıyım diyor.Cebi dolan aç olana hamburger ikram ediyor ve diğeri de Amerikalıyım diyor,çünkü Amerika onun için tokluk simgesi artık.

Osmanlı'da da vardı bir sürü halk neden o kadar sene tek parçaydı o zaman Osmanlı , dur bi dakika Osmanlı ne zaman bölündü ?

Kötü yönetim falan teferruat. Ekonomisi çöktüğü zaman.Sanayi devrimi yapıldığı gün kafada çöktü Osmanlı.
Çünkü parası kalmadı ,paradan kasıt çıkarı kalmadı. Hanginiz aç karna çalışır ?

Kesinlikle para gerek.Toksan isyan etmezsin.Doğanın kanunu.

Ve tok olmak için ortak hissetmek ve ortak çalışmak gerek. Sana ortak olanın bana da ortak olması gerek

Ortaklık için para gerek para için çalışmak dedik. Tek bir yerde kopuyor film .Ortaklığa aykırı çalışmaksa sana para getiren  işte o zaman ortaksızlığın caydırıcı bir unsurla desteklenmesi gerek.(çünkü onlara ayrılıkçı yerine ortak oldukları için daha fazla para,çıkar sağlayamazsın ortak eşitlik bozulur)

Ortak çalıştığımız zaman sorun çözülüyor. Ortak olmak için bize tek gereken de yalnız kalmak bence.Ayrılıkçı olana da vahiy gelmiyor zaten, ya gerçekten ortakça çözülebilecek bir derdi var ya da biri dürtüyor arkadan .Büyük abilerimiz pek muhterem ellerini çekseler  işimizden o da olacak da hadi hayırlısı.





Çanakkale'de şehit düşen Mehmetçiği saygıyla anarım.Çünkü en zor ve en ortak işi onlar yapmışlardı.

Dönüşüm Muazzam Olacak

Sevgili okurum,

Bloga bir süre ara vermek niyetindeyim.Çünkü derslerim gerçekten çok yoğun.Başımı kaşıyacak zamanım yok .
Bu süre içerisinde hiç mi yazmayacağım ?

Yazmazsam yaşayamam ben , günlüğüm , kağıt parçaları , defter arkaları beni bekler.Bilgisayarı açınca blogla kalmıyor sevgili okur.Wikipedia ,Facebook,Msn  derken çok zamanımı çalıyor bilgisayar.

Sınav maratonunun ciddiyeti içerisinde malesef ara vermem gereken blogumun sevgili okuruna selam ederim.

                                                                                                                           Ufukcan Mahanoğlu
                                                                                                                            
                                                                                                                      

Züppeler

Dünya kadar param olsa gitmem bir daha  şu züppe takımının takıldığı yerlere. Ne sıkıcı mekanlardır ki onlar insanın bayılası gelir.Boş insanlar hep.

Suratına makyaj kutusu boşaltıp gezen dişi kişilikler
Her tarafta anlam veremediğim o yandan çarklı yürüyüş biçimi
Nikotin denen mereti hayatın anlamı olarak benimsemiş sivilceli ergen bireyler
" Subah douzbuşuktan böri bırdayz  janım huaydi gel  senda öbüyorum"   tarzı Türkçe dışı telaffuz ve türevleri

Kısacası birgün tüm zevklerimi yitirirsem ve bunlardan zevk almaya başlarsam uğrayacağım bir yer olduğu kesin. Züppelere alerjim var stres yapıyor bende.( teletubbies te stres yapar ama  bunun konuyla ne alakası var derseniz işte orda susarım zira pilim biter )

Meşin Ovarlak

Kendimi dağa taşa vurasım var. Anlat Ufuk ;

Olay şöyle tezahür etti;

Futbolla yakından uzaktan alakam yok uzun zamandır.Dershanedeyken 90 dakikanın Nirvana'sına ulaşmış 17-18 yaşında sınıfdaşlarımı kulakçığımın ucuyla dinlerken nadide bilgiler ele geçirdim .Hiçbirşey bilmediğim bu ayaktopu konusunda artık bir kozum vardı.Acilen karizmayı kurtarmalı formalara bezenmiş bir Ufuk Dilmen olarak geri dönmeliydim.

Bir arkadaş meclisindeydik.Nasıl ateşli maç muhabbeti yapıyorlar ama ..

Dedim Ufuk "susma konuştur ,gün ışığına çıkar kafandaki tozlanmış meşin yuvarlağı, aydınlat onları"
  Hay o dilimi gergedan arısı sokaydı ! Neyse dönelim tekrar konuya

Arkadaşlarımdan birtanesi daha önce ismini duymadığım bi futbolcunun Mersin İdman Yurdu'na transfer olduğunu söyledi. Birkaç gün önce dershaneden de duymuştum bu ismi.(unuttum şimdi duysam hatırlarım)

Ben de dershane bilgilerim ve bir sabiyken Galatasaray izlemenin verdiği taşlaşmış fubol fikirlerim ile girdim mevzuya.

Nadide bilgi şu " Ergün Penbe'yi özne yap, Mersin İ Yurdu 'nu. dolaylı tümleç yap cümle kur. )

Cümlem şu "  Ergün Penbe de Mersin İ. Yurdu 'na transfer olmuş" ( bir de onay bekliyorum böyle beklenmedik bişey söyledim ya ," vay Ufuk değişimi  gördüm sende" falan diyecekler )

........sessizlik....
....çıkıtırt....
... vzz (uçan sineğin sesi) .....

HAHAHAHAHA kakara kikiri huuuuvv heehehehe  hahaha

meğersem adam Teknik Direktör imiş. Adam da hala yaşlanmadı mı diyodum içimden .cevap gecikmedi.

Dağlara taşlara vurasım var kendimi

Aile

Yatacağın kalkacağın saate karar verememek


Eve geliş saatini belirleyememek

Yediğin azarlar ve diğer can sıkıcı tartışmalar

Şu sınavı kazanalım çekip gitcez diyoruz ama,bunlardan hangisinin zerre kadar değeri var şunun yanında? Hangisinin okurum söyle bana.


Duygulandı Ufuk

Pestenkerani


Bir 14 Şubat'ı daha sap gibi geçirmenin getirdiği kasvetli ruh hali içindeyim.

" 1299. sevgilimden yuvarlak sayı olsun diye ayrılıp 14 Şubat'a 1300.'yle girdim" gibi gerilimi katlayan muhabbetlerden de uzak durmaya çalışıyorum.

Evet. Ben hala eve gelen misafir teyzeleri öpüyorum okurum.(riskli iş kestiremiyorsun,bazen bu riske girmediğim oluyor)

Dershaneyle Fizik kursu arası, alışveriş merkezinin tepesinde , BigMac'teki mayoneze bulaşmış marulu köpük kutuya düşürmeden yemeye uğraşıyorum.(geçen sene Ekim ayında başardım bunu)

Sınava kalmış sayılı gün ," ne gerek var Ufuk diyorum yakacan derslerini acık sabreyle"

Bilge adam sözü geliyor aklıma " suyu bol olanın çeşmesi tazyikli akarmış" (tazzik şeklinde okursanız daha hoş duruyor ama TDK benle aynı fikirde değil)

Sonra da geliyor eve çuvalla portakal taşıyorum.

Alakasız değil mi ?
Ben de farkettim

Kalın sağlıcakla ( ha bu arada pestenkerani saçma demek imiş )

Tutarsızlık

Şu Danıştay YÖK 'ün kararını tekrar durdurdu.Bakınız haber burada.

Alan dışı tercih yapmaya çalışan biri olarak benim de işimi bozdu bu tabi.

İşin hukuki tarafını tartışmıyorum , adaletlidir adaletsizdir demiyorum.İdeolojik bir karardır veya değildir de demiyorum.Dershanede de okulda da veya başka bir öğrenci mekanında da tartışmıyorum bunları artık.

Tek derdim yaşadığım ülkedeki yönetim sisteminin birçok konuda olduğu gibi burada da tutarsız olması.

Bir sınav sistemi eğitim öğretim dönemi süresince dönem sonunda sistem kararından etkilenecek bir öğrenci için kaç kere değişir ?
" Al kendine yol seç yavrum , ama dikkat et sen yolun ortasındayken yolu kapatabiliriz"

Burası Türkiye diyeceksiniz. Türkiye bile daha tutarlı ve doğru yönetilebilir.(utanıyorum bile demekten o yüzden büyük yazdım görünce düzeltesi gelsin insanın )

N'oluyo Lan !

Taparcasına aşık olduğum sevgilimden ayrılmış gibi hissediyorum kendimi. Herhalde o kadar kolay olmayacak şu bırakma işi.Sabahtan beri aklımda fikrimde blog.

Yeni bir blog açtım ama aynı tadı vermiyor.Nasıl oluyor bilmiyorum evimde gibiyim buraya yazınca.Lan cidden sıyırdım bu sefer

Poffff. Temayı falan değiştiriyim. Yeni bi sayfa açıyım kendime burda yoksa ne orada yapabilcem ne burada.

Arada maymun ettik okurum kusra bakma ama bil ki ben daha bi maymun oldum.N'oluyo LAAN!

Elveda

Bu size son yazım okurlar(beni izleyen 7 kişi ve orada olduğunu bildiğim bir 7 kişi daha).Bunu okuduğunuzda ben çok uzaklarda olmayacağım.Hatta aynı yerde olacağım. Blog yazma işinden soğudum biraz.


Anlatacak birşeyim mi kalmadı?
Yalnızlığın bendeki etkisi, bestseller-edebi eser-klasikler hakkındaki düşüncelerim,Abu-k Hayat ve Kaya 'nın devamı ve benzerleri gibi bir sürü konu var aklımda.Hayır konu yokluğundan değil.

Kendim için yazıyordum işin başında , sonra sayaç koydum,istatistik şeyleri yaptım blog için , bunlar da benim kendim için yazdığım küçük ve tamamı bana ait karemi başkaları için yazdığım
bir sayfaya dönüştürdü. O benim değildi artık bir bakıma ve ben okusunlar diye yazıyordum ,kendim için değil.

Ama hakkını vermek gerek çok şey kattı bana bu Kare.Kare sayesinde yazım hatalarından kurtulmaya başladım.Daha çabuk yazabiliyorum ifade etmek istediğim şeyleri.,bu da ifade yeteneğim gelişti demek.Saçma salak cümlelerimi zamanla düzeltme imkanı buldum.4 çizgili kareyi bir boks ringi gibi düşünürsek ,güçlendirdi beni doğru ama canımı da yaktı.

Yani operasyon amacından saptı okurum.

"Bugün kaç kişi okumuş ?" "Niye şu kadar düşüş var ?" "çok şişirdim kendimi herhalde bak 2 kişi girmiş bugün" " ben kötü mü yazıyorum ?"

Bunlar benim soracağım sorular değil.Ben yazarım insanlar okursa okur okumazsa derdim değil diyebilmem gerek.Diyemesem bile bu kadar hırslanmamam gerek bu konuda.

İsim vermeden ve kimseciklere haber vermeden sayaçsız bir blog açma işi ihtimal dahilinde.(düzenli ve sınırsız yazmamı sağladığı için,günlükte 3 Şubat için tek sayfa var )

Ufak bir hikayeyle bitiriyorum . Hikaye bana ait değil Carpe Diem yayın evinin Felsefeyle alakalı bir kitabından.

Bir bilgeye "Nasıl insan oluruz ?" diye sormuşlar.
"Üç adımda " demiş bilge
"Nedir onlar ?"
"Sana kötülük yapanlar hakkında kötü düşünmeyeceksin ,bu birinci adımdır."
"Sana kötülük yapanlara iyilik yapmaya başlarsın bu ikinci adımdır."Bu adımı atabilirsen insan olmaya başladın demektir.
Nihayet sana iyilik yapanla kötülük yapan arasında bir fark hissetmemeye başlarsın ,işte insan olmak budur."


Dikkat edin " sana iyilik yapana kötülük yapmayacaksın" dememiş bunu yazan ama onu bile yapanı bilirim.

İnsan kal, sağlıcakla kal okurum !


Abu-k Hayat # 3


Maun ağacından yapılma oymalı gardırobunu karıştırıyordu Şükran .Ağabeyi gelecekti Ankara'dan ve güzel bir karşılama yapası vardı ona. Handan Hanım'ın pislik işlerini yapıyordu ağabeyi Vedat ve insanlar onu sevmezdi genelde ama kendisine karşı çok iyi olmuştu her zaman. Hastayken ona ağabeyi bakardı , bir istediğini ikiletmezdi ,severdi Şükran'ı.
Fırında pirzola hazırdı zaten, lokum gibi olmuştu.(Önceki sefer çok pişirmişti eti , duvardan sekecek kadar sert olmuştu, ama ağabeyi o kırılmasın diye ses etmemiş yemişti ) Masa da cillop gibiydi.Tek kalan şu gardırobundan bir askı seçmekti. Afili bir güzel olası vardı bugün bu yüzden çok sevdiği süngerbob tişörtünü bıraktı.Krem rengi bir bluz seçti kendine.

Zil çaldığından kapıya doğru yollandı.Koridodaki halının katlandığını 1.5sn önceden farkederek artistik patinaj yapmaktan kurtardı kendini.Nebahat Teyze gelmişti alt kattan ."Şükran , nasılsın evladım ?" dedi yaşlı Nebahat Teyze yumuşak sesiyle.Sonrasında maydanoz rica etti dünyanın tüm pisliğinden uzak yaşamaya alışkın ak sakallı nine.Mutfağa yollanan Şükran, hain halının yersiz münasebetlerine karşı bağışıklık kazanmanın verdiği coşkuyla adeta sekiyodu koridorlarda artık."Düzelt şu halıyı ağabeyin gelir de düşerse görürsün coşkuyu" dedi içinden bir ses.(Bu iç sesleri çoook severdi Şükran).Maydanoz teslimatı görevini başarıyla tamamladıktan sonra ayna karşısında saçlarını düzeltip istasyonun yolunu tuttu.
Vardığında saf saf bakan bir gişe görevlisine trenin geliş saatini sordu."Nah gelir" le eşdeğer bir saat aldıktan sonra bankalardan birine oturdu.Gişe görevlisinin kendisine baktığını farketti bir süre sonra.Mahallede görüyordu bu adamı ama tanışıklığı yoktu .Şeker görünüyordu bu genç adam."Ama hiç belli olmaz" dedi içindeki ses duygularını baltalayarak " Nağlet bir erkek sonuçta o " diye bastırıyordu.Uzun bir süre bu tartışma devam ettikten sonra bu sesi bastırabilecek tek şey Şükran'ın imdadına tam zamanında yetişti.Çufffffff diye duyuldu trenin sesi.


Kart Alfabesi

Değişik şeyler öğrenmeye karşı anlam veremediğim bir ilgim var. Susuzluk gibi bu çoğu zaman ama bir denizi içtikten sonra "okyanus nerede" dedirtecek türden bir durum.

Ve çok enteresan olduğunu düşündüğüm bir alfabe buldum. Kart Alfabesi.

Harfler son derece dairesel. Frodo'nun yüzüğündekiler gibi geliyor.

ვიკიპედია burada Wikipedia yazıyor.

უვუკგან burada da Ufukcan yazmaya çalıştım (başardım mı bilmiyorum c yoktu g kullandım birde f yerine v ama yinede çok hoş görünüyor.)

Dünyada 4 milyon kişi bu dili kullanıyor. Gürcistan'da resmi dil.Benim de hoşuma gitti

( Ama annem bu hayranlığıma şahit oldu ve sanırım sıyırdığımı düşünüyor )

Sorular

Birkaç gündür kafamı kurcalayan bir soru diğerleri içinde daha belirgin hale geldi ve bu yüzden kafam çok karışık.Soru şu ;

" Adil,doğru,iyi veya meşru olan bir sonuca ulaşmak için adil,iyi,doğru,meşru olmayan bir yol izlemek adil,doğru,iyi,meşru olur mu ? "

Aç Ufuk biraz ;
Mesela biz bir haksızlığa uğramış olalım.Hakkımız olan para verilmesin bize.Sonra gidelim yetkili
mercilere şikayet edelim hakkımızı vermeyeni.Onlar da kanıt yetersizliğinden adaleti sağlayamasınlar.Biz düşünelim.Yalancı şahit bulup adaleti sağlamak mı doğrudur? yoksa doğru yoldan savaşarak adaleti sağlamak mı doğrudur?


Eğri bir çiviyi eğri bir çekiçle düzeltmek doğru gelmiyor bana.Ama doğru çekiç kullanlar yalnız kalıyor ,neredeyse hep kaybediyor,sistemin çarkları arasında eziliyorlar.

Ama bu ezilecek bile olsak doğru değil.Sonuç nasıl olsa adli deyip adaletsiz davranmak doğru değil.

Bakın masal,hikaye,film kahramanlarına Robin Hood 'dan tutun da Alemdar Polat'a kadar kendince adaletli yol için adaletsiz,kötü işler yapan bir sürü kişi bulabilirsiniz.Robin Hood çalar , Alemdar vurur.

Facebook'ta grup açıp bol sıfırlı kişi sayısına ulaşabiliriz beraberce ama işin içinde ilahi adalet olmadan insanları nasıl insan yaparız bilmiyorum

Bunu gerçekten bilmiyorum.İşin kötü yanı insanlığın bir kısmında bunu başarmak onların ezilmesine sebep olacaktır.İyilik söz konusuysa şiddet yoktur çünkü.

Neye yaradı bu yazdığım onu da bilmiyorum.Köşedeki çarpıya bastıktan sonra Ufuk aynı Ufuk okur aynı okur.Umarım dünya güzel bir yerdir de ben yanılıyorumdur.

Léon


Sevgili okurcağızım,
DVD ve VCD lerle çok zaman geçirmekteyim bu aralar.Haftada 5-6 film izliyorum.Bu hafta izlediğim en güzel film Léon diye 1994/Fransız yapımı bir film.
Gerçekten hoş bir yapım. Burdan filmin konusu vs hakkında bilgi edinebilirsin.

Mercek ve Sucuk

Hastaneden geliyorum sevgili okur.Gözlerim insanların insan dışı faaliyetlerini görmekten yorulmuş ve 0.25'er derece daha büyümüş.Doktor benden farklı olarak astigmat diye ifade etti .
 Dünya yeterince dönmüyormuş gibi  durum şimdi gözlük merceğine uyum aşamasından feci bir hal aldı.

" Aşırı karamsar olmaktan dolayı kendimi suçluyor daha olumlu bakmaya çalışarak devam ediyorum"


Günlerdir neden yazmadığım konusunda açıklama yapmam gerekiyor kendime ve belki size .Sanırım günlük tutmaya başlamakla içimde pek birşey bırakmaz hale geldim, bu da kafamdaki hacmi geniş bardağı boşaltmak demek oluyor.Bardak boş olunca dökecek su kalmıyor. :))

Dağlara kar yağmış .Kar görmeye gideriz yakında.Sucuk da yemeyi özlemiştim zaten.Acıktım lo tıkınacağım biraz ben haydi kendinize iyi bakın

Bu başlığı çok sevdim ya Mercek ve Sucuk ( Savaş ve Barış , Suç ve Ceza )  asalete bak .

Kaya # 3

Öğretmenin sınıfa girmesiyle Ali Kaya'yı dürttü."Kafan nerde senin birader kalksana ayağa" dedi.Çiftsıfır Mahmut sınıfı süzdü , okulun en kıdemli öğretmeniydi kendileri.Krem takımı ve padişah edasıyla sınıfa girdiğinde öğrencileri düzenli isterdi. Lakabından da anlaşıldığı gibi bol not veren bir adam değildi.Eğitimcilikten anladığı da not defteriyle maaş kartından ibaretti.Bir haftada kendisine ayrılan 8 ders saatinde yaptığıysa , mevcut bir olaydan sorumlu eşkiyayı dövmekten arta kalan zamanda kitaptaki tanımları okutmaktı.Öğretmen masasına varana kadar kimseyle göz teması kurmaz , sınıfı selamlamadan önce herkesi tek sefer kontrol ederdi,Sinan hariç,ona özel muamele yapardı .Ama bu sefer dalgınlığına gelmişti.Hayat işte
Sinan'a gelince , Sinan şahsına özgü bir çocuktu bir kısmına göre.Birçoğuna göreyse işe yaramaz haylazın tekiydi.Türlü türlü arsızlıklar kafasından geçen tek şeydi onun.Engin tecrübeleri vardı haylazlıklar konusunda .Hakkını teslim etmek gerek, gerçekten çok yaratıcıydı .
Öğretmen koltuğa oturduğı gibi zıpladı yerinden,"Sinaaan!" ," Ulann sana bu okulu zindan etmezsem adım da Mahmut değil benim" diye bağırıyordu Çiftsıfır.Koşturan Sinan'ın cırtlak kahkahası koridorda yankılandı."Tuttu ollum bu da tuttu,yedi gene mankafa" "Neymiş şimdi , çiftsıfır 0 Sinan 1 " diyordu içinden.Öğretmen koltuğunun tüylü kılıfını nazikçe yarmış, içine kırmızı boya emdirdiği süngeri koymuştu.Çiftsıfırın yeni krem takımını da hayırlamıştı böylece.Birkaç hafta müdür'den ve Çiftsıfır'dan çekeceği işkence bile umrunda değildi artık."Adamın kase kuyruksuz maymunlara döndü be" diye gülüyordu okulun duvarından atlarken.Çiftsıfırın homurdanarak tuvalette geçirdiği dersin ardından teneffüs zili çaldı.
Not: Rötarlı oldu biliyorum kusra bakmayınız devam etsem mi etmesem mi ikilemindeydim şimdilik aştım denebilir ama yorum yapmanızın bir zararı olmaz tabi

Vuslat

Beyaz bir ruh varmış Rab'dan ayrılmış
Tertemiz imiş bu ruh yolun başında
Sonra kapkara olmuş günler ardına
Gece gibi kara olmuş yüreği

Beyaz bir ruh varmış Rab'dan ayrılmış
Hep ak kalmış hiç kirlenmeden
Parıldamış aklamak için diğer ruhları
Gündüz gibi ışık doluymuş yüreği

Farksızmış bu iki ruh aslında başta
Sonra ters oluvermişler zamanla
İkisi de yürümüş farklı yollarda
Ama ikisi de Rab'ba geri dönmüş

Abu-k Hayat # 2

Büyükada 'ya çift kişilik tren bileti kesti Kenan.Ne zaman çift kişilik bilet kesse , istasyonun kantininden çift kaşarlı tost yese , hatta ne zaman çifte atan bir eşek görse aklına Şükran gelirdi.Gerçi bu tür faaliyetler içinde bulunmasa da aklına Şükran gelirdi onun.Ama o güzel gözlü Şükran'ın akvaryum misali muhtemel sevgili listesinde (ki bu liste denizcilerden,yüksek rütbeli deniz subaylarından,dalgıçlardan oluşuyordu ) deniz atından sonra geliyordu Kenan.Yine de Kenan sevmişti bikere.TCDD'nin tüm trenleri Kenan'ın üstünden geçse Kenan yine vazgeçmezdi sevdasından.Ama diğer kızlar için geçerli değildi bu durum , karizmatik bir duruşu vardı mahallede."Kenaaaaan" diye ağzını acayip yapıp peşinde koşturan yoktu ama her türlü gideri vardı
İstasyondaysa Dr.Orhan Bey annesi ve kardeşini yolcu ederken yaşlı bir çifte bilet kesiyordu Kenan.Fiş makarası "tıkk" diye çıkarınca düşüncelerinden sıyrılıp içeriden yeni bir rulo aldı,makaraya aceleyle taktı.Yaşlı çifte "iyi yolculuklar" dedikten sonra 4. çayını yudumladı.Şekerin karışmamış olduğunu içtikten sonra farketti , yavan tat yüzünden suratını buruşturdu. "öğk" diye bir ses de çıkardı arada .
Ardı ardına gelen ayak seslerinden sonra "bakar mısınız ? " diyen hoş bir ses çekti dikkatini.Kafasını kaldırmasıyla kalbi göğüs kafesinden fırlayacakmış gibi oldu.Yutkunduktan sonra yarı çatlak bir sesle "buyrun" demeyi başarabildi.
"Ankara treni buraya ne zaman ulaşır acaba?"
"O tren gelene kadar sen burada kalacaksan , o tren hiç gelmez güzelim" demek isterdi ama
"9:15 gibi sanırım " dedi
"Saolun" diye cevapladı kadın , ve banklardan birine oturup etrafı seyre koyuldu.
Kenan ise Şükranı seyredebiliyordu sadece ne trenler ne biletler hiçbir şey ilgisini çekmiyordu ondan çok.

Ne gerek


Zafer yoksa ucunda savaşmaya ne gerek
Ağzı dolu bardağa su dökmeye ne gerek
Eğer boşsa anlatmak , yapılacak dinlemek
Beklemek zamanıysa koşturmaya ne gerek


Değil mi yani ? ( bu sondaki olmadı biliyorum :D )

Abu-k Hayat # 1

Kısa not:

Okulda arkadaşlarla değişik bi hayal kurduk biz.Yeni bi hikaye yazacaktık matrak bişey olcaktı.Kurgusu ortak üslubu benden .Karakterlerde bizdik elbette .Ama karakterlere kendi kimliğimizi verme işi biraz sekteye uğradı açıkçası.Tabi bunun bizi yıldırmayacağını umuyorum.Neyse susmam gerek artık not kısa olacaktı güya.Karşınızda Abu-k Hayat


Bir pazar sabahı Handan Hanımın cırtlak sesiyle uyandı Asuman.Kıvırcık saçlarını karıştırarak yatağından kalktı.Salonda Vedat'la karşılaştı.Karşılıklı somurttular bir süre."Lan bağyan" diyerek girdi salona.Tam üvey annesi Handan Hanıma doğru gidiyordu ki başka birşey dikkatini çekti şımarık kızın.Annesinin arkasından hareket çekip bahçeye koşturdu pembe pijamasıyla.
Kaslı bahçıvan Niyazi'yi gördü."Elindeki kazma olam dağa taşa vur beni" demek geldi içinden ama Niyazi'yle olan hukukunun bunu kaldırmayacağını farketti.En şirin ifadesini takınarak "Merhaba" demekle yetindi bu sefer.Niyazi kafasını kaldırdı , kazmayı toprağa tekrar sallariken " e günaydın sanada" dedi . Aldırmaz bir tavırla tekrar işine döndü. Asuman sinirle eve koyulurken bir cızırtı duydu.Birkaç saniyelik tereddütten sonra çok sinirlenmemeliyim diye geçirdi içinden.


Bişey eksik ama ..

Sevgili okurum ,

Hayatımda bir şey hariç her şey yolunda gidiyor. Sorun o şeyin ne olduğunu saptayamamış olmam

Dersler -

Karnede alan dışı tercih yapacak olmamın verdiği fiyasko mevcut fakat ailemle işbirliği içinde (beni en çok rahatlatan da bu) okul notlarını pek sallamıyoruz.Gerçi babam sallıyor karneyi getirince beni de sallayacak ama şimdi bunları düşünmeye gerek yok.
Dershanede ( ki dershanede alan değiştirmiştim şahsi isteğimle ) durumum gayet iyi. Geliştirilebilir doğru sayıma rağmen derece yapıyorum her seferinde.

Geyik -

Günümün büyük bir bölümünü muhabbet edilebilecek insanlar arasında geçirdiğimden pek problem olmuyor.Çene çalma ihtiyacım veya isteğim aşırı boyutlara ulaşırsa ortanca kardeşim Alihan imdadıma yetişiyor zaten.Sürekli mizah yapılan bir ortam içindeyim.İster istemez bolca gülüyor insan ki ben her durumda gülmeye açık olduğumdan aşırı gülerim bazen.

Blog-

Benim açımdan bakarsanız iyi durumda .Geliştirilmez değil tabi . İstatistikler giren insan sayısının düştüğünü söylüyor yaza göre ama ben de daha az girebiliyorum zaten. . Boş zamanım olsa el koycam bu duruma

Karikatür-

Penguen ve Uykusuz alırdım genelde ben.Çok da severim karikatürü ,alamıyorum bu ara ama eksiklik bu değil

Tek başına kafa patlatana kadar düşünmek -

Bunu her zamanki gibi yapıyorum. İstemsiz bi durum

Günlük -

Bitti yenisini alcam

Yazılar-

Hoş bir fantastik kurguya başladım.Okuyan yazar olmalısın diyor bu sayede özgüven basıyorum.
Aniden birşey fişekleniyor kafamda bazen onları da çiziktiriyorum biyerlere.

Kuzenlerle uzun eşek oynamak -

Hehe ben bunu zaten yapmazdım ki.Kuzenlerim 2 ye ayrılıyor benden çok küçük ve çok büyük olanlar. Hiç birini de pek sık göremiyorum zaten

Durum değerlendirmesi yapacak olursak " yapamıyorum,edemiyorum,olmuyor " laflarını çok kullanmışım.Zamanı iyi değerlendirmem gerek.Ama sanırım böyle yazmakla sonuca ulaştım.

Çok sevecek birşey lazım. Aşık olasım var. Olamıyorum herkes çok mal.(bende çok mütevaziyim özünde :D )Ama cidden mallar , öyle böyle değil.

Ya ben 30 yaş büyük gönderildim dünyaya yada yaşıtlarım çok mal.(bu başka bi yazı konusu aslında , çok ateşli bir şekilde anlatırım tanık olduğum mallıkları, hoşuma gittiğinden değil)

Neyse yarın 2 tane sınavım var kendine iyi davran okuyucu insanım benim.

Arşiv