iç açan muhabbetler vol .1


"Yorgunum" . Biraz slogana dönüştü bu  , karamsar bir görüntü veriyor ama sallamıyorum işin doğrusu , çok sessiz ortalık karamsarlığa yer kalmıyor . Bazen kendi sesini bile duyamazsın , o kadar sessiz olur . Böyle durumlarda git  tırnaklarını kes , sağı solu süpür , birilerine kurabiye pişir. Bilmiyorsan öğren , biliyorsan da öğren çünkü tam olarak bilmiyorsun zaten , çünkü tam olarak bilmek diye bir şey yok. Bir de bu nedenden ötürü insanlara onlar biliyormuş gibi yap. Hiç bilmiyorlarsa biraz biliyorlarmış gibi yap. Bilmediğini bilen bilmiyorum , biraz muhabbet herkese lazım . Ses çokken yani ses yokken insan çok şey öğrenebilir bu dizgeyle bakınca . Peki anlatabilir mi ? yazabilir.

heheh , başlığı sonradan yazdım nasıl içim açıldı :D

Kaldırım

Bir güzel adam yürür
Yürür kaldırımı bozuk yolun sonuna doğru
Boynu öne eğik , kaşları kırık bir adam
Ayağını izler de
Ayakkabını görmez patlak topuklu
Taş bulur basarsa
Sövdüğü de taşadır kaderine laf demez
Pek zararsız olur sakinken ve asabiyken
Alelade bir adamdır kendince güzel adam
Bozuk bir yolda yürür , kaldırımı bozuk
Ne yol umrundadır , ne kaldırımı




Ben

Çok alışmışım kendimle konuşmaya , sanıyorum ondandır biraz herkese yabancı kalmışım, ben dahil. Sarılasım da var ama kollarım kavuşmuyor. Belki de olduğumdan daha anlamlı görüyorum kendimi , bilmiyorum. Dev aynasına dolmuş suratım sığmıyor başkasını , kokulara alışamıyorum. Gözlerim çok küçülmüş karanlıkta , ışıktan korkar olmuş kuytuda yaşıyorum.

Hoşkal


Yollar uzar gider
Güzel yüzler görülür
Darda dara kalınır
Kalan hoş kalır, kalsın
Vakit zamandır
Bir masaldır anlatılır
Toplanır yürür seyyah

virgül

.. şimdi ben mezun oldum da geçen gün okuldan , ilkin bi rahatlama olduysa da sonradan aslında değişen bi şey olmadığını farkettim , ben yine aynı şeyleri biliyorum , bana artık sen biliyosun evet kabul ettik dediler benim de hoşuma gitmiş kağıt falan vercekler janjanlı diye , özetle sistem bazen insanı mal yapıyo hayatını kağıda endekslersen kağıda muhtaç olursun işte böyle , olsa olsa virgüldür hep bunlar

Bir yeşil yaprak


Bir yeşil yapraksın çocuk
Ancak bir yeşil yaprak kadarsın
Topraktadır kökün
Yüzün' güneşe bakarsın

Bir yeşil yaprak kadarsın ancak sen çocuk
Rüzgar dolaşır damarlarında
Yağmur damlar
Börtü böcek, kelebek konar sırtına

Unutma çocuk !
Sen bir yeşil yapraksın
Susuz kalmayasın
Solmayasın sakın

Yol


    Yeniden başlamak üzereyim yine. Pılımı pırtımı toplayıp gideceğim buradan da aynı buraya geldiğim gibi . Evsizlikten korkmamalı , evet bu böyle olmalı. Korkarak her gün ölünebilir bir gün yaşamadan , çekip gidebilmeliyim . Ama itiraf edeyim bazen çok ağırlaşıyor ayaklarım . Sabah kahvaltısında peynir yemek için on sene bekleyen ben , haliyle değişmeye karşı direnç gösteriyorum istemeden. Olacakları bilmeden hazırım olacak diye . Anlatıldı işte yine bir istanbul masalı

Neden


çal kapımı , lütfen

Yirmiiiki


        Doğum günü film şeridini gözden geçirme günüdür . Nedendir bilmiyorum oldum olası beğenemedim doğum günlerimi , arşiv faaliyeti daraltır beni , hep bir memnuniyetsizlik. Plastik çiçek gibi koklanmasın diye özel çaba sarfettiğimden kutlatmıyorum da kimseye artık . Sosyopatlığımdan da değil aslında  ,o ayrı bişey onun bunla alakası yok .Tanımayınca kutlamayı beceremiyorlar ,ben de akvaryum ortamına alışkın değilim, camı sevmiyorum .
        Şimdi yirmi iki bitti , özetle bir bok olmuyor büyüyünce , büyümeye devam ediyorsunuz , sonra aniden büyüme bitiyor , helva falan işte biliyorsunuz orasını . Yirmi ikisinde ölümü düşünen hemen her şeyi biraz abartabilir , yetenekli olduğum meziyetin bu olması da ilginç , kimin aklına gelirdi.
        İyi ki doğdum , kendimi seviyorum , kimsenin beni tanıdığı yok , yey : D
     

Exit


       Ölüm de bir lütuf aslına bakınca , sonu olmayınca tadı kaçıyor . Maksat tadımız kaçmasın diye ölüyoruz demeye de dilim varmıyor , biberden acı bir şeydir çoğu zaman ama o durum bir yana sanki filmin sonunda salonda yanan çıkış ışığı gibi . Kahramanla ucube arasında gidip geliyosun her gün , sonra pat , yalnızlık bile bitti , öldün . Bir şey bilmiyormuşum gibi de gelir bazen.

Yine yalnız kaldım lan , ne boktan şeymiş bazen insan olmak

Helikopter böceği


       Şimdi şaka bir yana onu düşünüyodum geçen . Arada kalmışız biz yani hep .  Seçtik zannediyomuşuz da hayat araya almış bizi sonra kim kime dum duma anlayacağın. Hani farkında da değilmişiz , öyle oluvermiş. Hadi bu hep böyleymiş zaten de , şimdi anlayınca işte , o iş hiç iyi olmadı yani . Bi yandan komik de aslında biz anladık ya bunu anlamak da bi halta yaramaz artık .

Kömürcü


Alaaddin            
 -Usta!
Kömürcü ismail 
-Ne var İsmail?
-Usta ne olacak bu harbin sonu?
-İyi olacak
-Nasıl yani?
-Yemekli vagonda rakı içeceğiz
-Biz mi?
-Biz
-Kömürü kim atacak? kim sürecek makineyi?
-Onu da biz
-Alayı bırak usta, kim kazanacak?
-BİZ!
İsmail hiçbir şey anlamadıysa da üstelemedi
Çok siyah ve çok kalın kaşlarıyla oynadı biraz, sonra:
-Ustam dedi, bir sualim daha var
Şu gördüğün raylar dolanır mı bütün dünya yüzünü?
-Dolanır
-Demek ki harp olmasa, ama yalnız harp değil, hudutlarda sorgu sual sorulmasa, rayların üzerine saldık mı makineyi dünyanın bir ucundan öbür ucuna varır
-Deniz dedi mi durur
-Gemilere binersin
-Tayyare daha iyi
İsmail güldü
Kırıktı ön dişlerinden biri
-Ben tayyareye binemem usta, anamın vasiyeti var
-Tayyareye binme, diye mi?
-Hayır karıncayı bile incitme, diye
Alaeddin kocaman elini vurdu çıplak uzun ensesine İsmail'in:
-Sen ne hafız oğlusun! Zarar yok ulan, yine de bineriz tayyareye, adam öldürmek için değil
gökyüzünde püfür püfür safa sürmek için... Şimdi sen hele ateşi bir süngüle


( Memleketimden İnsan Manzaraları - Nazım Hikmet )


Hepimiz bir griyiz


        Benimkilere gelene kadar kendi öcülerinle uğraşman gerek diye düşünüyorum , çünkü senle ben çok farklıyken aslında aynı havandaki suyu dövüyoruz . Sen bunu açıktan yapıyorsun dilin uzun , benim medeni cesaretsizliğim kurtarıyor biraz beni . Sen ben meselesi mesele değil yani , önemli değil bu . Farklı olunca sanki çatışmamız gerekiyor gibi görünüyor ama senin mavin bana yeşilse uzaklaşmak gerçekten çözüm değil , sevsek de geçsek artık rica ediyorum.

19


Bayramımızı da çaldılar, geri almak lazım.

Nefret söylemi


Sanma ki yanına kalır yüreklere koyduğun keder
Ölümden de uzun değil ya boyun , yıkılacak
Paralanacak taht sandığın koltuğun parçalarıyla tiranlığın
Gün içindir kavgamız , görenler olacak
Bekle


Soma


hepsi birer sayıdır onlara
son bulan hayatların hepsi
düşünülmez arda kalanlar
asılanlar , yakılanlar ,vurulanlar
göçük altında can verenler
hepsi birer sayıdır

her sayının da bir tarifesi vardır
sayı parmakla sayılır
çıkılır konuşma yapılır
kader denir kaza denir

parmaklar da yetmezse
yas denir acı denir
denecek şey bulunur
her sayının lafı vardır

hepsi birer sayıdır
yiten o canların


Cahil


          Kara kışta yarı çıplak gezen adama göre çok şeye cahiliz senle ben . İşin aslı sen benden daha zekisin ama bana da cahilsin yüzüne vurmuyorum . Bu yüzden söyleyemediğim çok şey var , bazen kendimi çok severim ama kendime sarılamam . Kollar kavuşmuyor yani zor olur . İnsan kendini her zaman da sevemez zaten arada bir sever . Anlatmakla olacak bir şey değil belki ama seni sıklıkla seviyorum ben , yani özetle şöyle götlük yapmasan çok güzel olacak . Çikolatalı tatlı da yaparım sana o zaman.

Yol-suz-luk


 Vize dönemi patlak verdi , haliyle birkaç hafta sürecek ağır bir döneme girdim ben de . Bugün vergi hukuku okudum sınava hazırlanma amacıyla ama sonra aklıma başka bir şey geldi .

     Yolsuzluk konusu neden önemli ?
        Basit ve kaba bir hesapla bir ayda mal  hizmet ve alımı 1000 TL tutan vatandaş , katma değer vergisi yükümlüsü olduğundan 180 lira ödüyor devlete , her ay .
Her mal veya hizmet için %18 uygulanmıyor tabi , kdv dışında onlarca vergi türü de var o yüzden bu hesap kaba bir hesap ama ortalama bir fikir verdiği için bunu seçtim.
Ortalama fikri vurgulamak gerekirse devlete iyi para ödüyoruz .

Ben bu ay da pikap alamadım gelecek aylara kaldı.
Siz de derseniz ki " helali hoş olsun yesin devlet büyüklerimiz " , ben de bu yazıyı okumak için geçen birkaç dakikanızı boşa harcamış olurum bu durumda. Üzülürüm tabi . Dakikanıza veya paranıza değil , size .

30 Mart


         Dün bu saatlerde yerel seçim için oy vermeye gittik bu ülkenin seçmenleri olarak. Bugün de resmi olmayan sonuçlara göre Akp sandıktan bir zaferle çıkmış görünüyor. Kendi adıma ben akp seçmeninin kaset skandallarından , yolsuzluk iddialarından , baskıdan ve sokakta yaşamı çalınan onca çocuktan sonra ,sonra sonra , sonra  partiye bu denli destek vereceğini düşünmüyordum .Ve ben şimdi de ne düşüneceğimi şaşırdığımdan ( yani neresinden tutalım artık Reyhanlı da bile akp aldı ) , sosyal medyadaki sınırlı çevrem dolayısıyla sadece muhalif seçmenin bakış açısını değerlendirmek durumunda kaldım .
            Hatrı sayılır sayıda bir kalabalık ülkeyi terkedelim söyleminde , bir o kadarı da akp seçmenine saydırmakla meşgul . Bu kendi çevrem için her seçimde aşağı yukarı böyle , benim için de böyleydi yakın zamana kadar . Bana gelmeden önce bence bu seçimde farklı olan mevcut varolma savaşının doruk yapması çünkü akp ile bir gelecek halkın bu kanadı tarafından hayal edilemez durumda .
               Ciddi bir sorunla karşı karşıyayız ve eğer çözümü sandıkta arayacaksak görünüşe göre yeterince kalabalık değiliz . Sadece basit bir nüfus problemi gibi bakmak da istemiyorum ama kamuoyu toplamak için eylem yapmak , çabalarken ölmek bile fikirleri değiştirmeye yetmiyor . Karşı taraf - bu taraf ayrımı keskinleşiyor , öfkeli kalabalıklar oluşuyor ve gidişat vahim . Sevdiğim insanlar da var akp ye oy veren ve onları bile ikna edemiyorum .
         Biz ne yapmalıyız sorusunu tartışmaya açmak için yazdım şu satıra kadar. Öncelikle sakin olunması gerektiğine inanıyorum , göze göz dişe diş herkesi karanlıkta bırakır. Akp ve başbakanı sistemin bir ürünü olarak görüyorum ve bu kanattan benzer bir lider arayışından çok siyasi baskı unsurları olan örgütlü bir toplumun ancak daimi olarak hak arayışını dillendirebileceğine inanıyorum. Hoş birkaç dize buldum internette onla da bitireyim. Kime ait olduğunu bulamadığımdan ekleyemedim , bilen varsa ekleyelim onu da lütfen.

Yok öyle umutları yitirip karanlıklara savrulmak,
Unutma aynı gökyüzü altında , bir direniştir yaşamak

     

Büyüyemeyen çocuklara


Aradan geçen onca yıldan sonra , yaşamın kavrayamadığımız değerini yaşlanmaktan vazgeçip yaşatmakla anlatan atalarımıza selam  .

Uyan çocuk

Kaç masum çocuk daha gerekecek bilediğiniz dişleriniz için
Çocuk hırsızları
Çocuk katilleri
Çocuklardan beslenen mahluklarsınız siz
Peki ya onlar
Onlar sadece çocuk


Vur

Vur daha bakalım
Vur kafama kafama
Vur da belki akıllanırım bir gün
Vur da belki işe yarar yediğim yumruklar
Vur ki anlam kazansın taşıdığım morluklar , vur

mek


Ne garip duygu bu sevmek arzusu
Eksilmek pahasına
Sevebilmekten uzakken bu denli
Daha hakketmekten şüphe duyarken
Üzerine bir de sevilmeyi beklemek

Öte yandan şimdi kime gerek
Durup dururken dertsiz başa
Onca karmaşa  ,onca emek
Huzursuzluk , mutsuzluk
Sancılı geceler demek belki sevmek

İşte hiç akıllıca değilken
Onca koca sebebe rağmen
Susuzluktan kavrulmuş gibi
Deli gibi sevmek istemek


Taş


yüzümde hissettiğim kaldırım taşlarından ibaret benim
düşmeye dair bildiğim
ve taş bana öğretti ki
beni ayakta tutan
minnet ettiğim buluttan kalabalıklar
destansı kahramanlar
ya da o makyajlı suratlar değil
yine ayaklarımdır  .

Onlar


Önemli olmamalı bu kadar düşündükleri ve insanlar
, ölüm ile yaşamakla , yaşamak ile ölüm arasında önemli olmamalı bu kadar onlar

geriye

ya kırkıma varmadan kurşunla bolivyada
yada sıtmadan ve yokluktan
ve gecelerce soğukta titreyerek belki
belki de bir düğmenin ucunda
sallanan bir sandalye
veya batan bir teknede
kalbim dur dediğinde
beni de bulacak ölüm
an geldiğinde
ve artık ne hatırlanmak
ne de üstüme kapatılacak o mermer kapak
yalnız yaşamak kalacak benden geriye

çay

-  çay koy geliyorum 

+ gelme
-  çay koy
+ ne halt yemeye geliyosun gelme
-  muhabbet etcez
+ muhabbet öyle bişey değil , gelme diyorum 
-  çay koy çay
+ sorunlusun sen , anlamıyo musun GELME !
-  ..
+ ..  
-  açık olsun biri 

Tek başına



     Böyle hengamenin orta yerinde nasıl hâla yalnız hissedebiliyorum ben de bilmiyorum

ağır iş

Alışılagelmişlerin içerisinde en alışamadığım kelimemdir beklemek
Ağır iştir.
Hadi otobüsün gelişini beklersin
Postanenin kuyruğu da biter elbet
Duvara yazmışlar vapurun kalktığı saati
Hatta güneşin doğuşunu bile beklersin
O da zor değil sarhoşsan ya da aşıksan
Ve belki her ikisi de

Beklemek ağır iştir
Geleceğini bildiğini bekler insan
Peki ya bilmezse
Yolun nereden geçtiğini
Kimin gelip geçtiğini
Ağır gelir işte o zaman beklemek


Arşiv