Hoş geldin kadınım benim, hoş geldin
Yorulmuşsundur;
Nasıl etsem de yıkasam ayacıklarını,
Ne gül suyum, ne gümüş leğenim var
Susamışsındır;
Buzlu şerbetim yok ki ikram edeyim
Acıkmışsındır;
Beyaz ketenli örtülü sofralar kuramam,
Memleket gibi yoksuldur odam.
Hoş geldin kadınım benim, hoş geldin,
Ayağını basdın odama,
Kırk yıllık beton, çayır çimen şimdi,
Güldün, güller açıldı penceremin demirlerinde,
Ağladın, avuçlarıma döküldü inciler,
Gönlüm gibi zengin,
Hürriyet gibi aydınlık oldu odam.
Hoş geldin kadınım benim , hoş geldin
Nâzım Hikmet
Hoşgeldin
sıcakçikolata
İnsanlardan topyekün nefret etmek benlik değil biliyorum
Hepsini sevmeyi isterdim onu da ben başaramadım şimdilik
Gülümsemeye değer ne varsa hayata dair
Paylaştıkça güzel
Varolsun soğuk toprakların sıcak insanları
saffet
Bir hayali yaşıyorum Saffet anlıyor musun
Ayaklarımın altından kayıp giden benim hayatım değilmiş gibi
Yaşıyorum ama hangi dumanda sigara olmuşum bilmiyorum
Sönüyorum Saffet
Tükeniyorum
Zaman başkasının koynundan bana gülen orospu sanki
İçkarmaşa
Nasıl olacak bilmiyorum. Sürükleniyorum gibi sanki hayatın akışı içerisinde . Irmak dediğin denize akar nihayetinde de benim akıbetim ne olacak kestiremiyorum pek . Yaşamak güzel , bir şekilde paylaşınca daha güzel olduğuna kanaat getirdim şu son zamanlarda. Yok arkadaş yok , varsa da bulamadık yani artık neredeyse . Sorun değil hani böyle de idare ediyoruz bir şekilde ama ölüm de var hayatta eksik kalacak böyle biterse , yazık olur hakikaten . Kimsenin tavuğuna da kış demedik neden böyle oluyor bilmiyorum. Bu sene oldu onaltı yıldır okuyorum , öğrendik bikaç bişey şunu da öğreneydik iyiydi . Neyse hayırlısı artık .
Demokrasi
Dünyayı nasıl kurtarırız düşüncelerine daldım yine ben geçen gün , leblebi yiyordum o sıra . Aklımdan geçenleri yazayım dedim.
Bence demokrasi , adı sıklıkla duyulsa da elle tutup gözle görülemeyen ve kutsallaştırma gafletine düşülen bir başka kelime sadece . Halkın yönetimi elinde tuttuğu ( ve çoğu zaman elinden düşürdüğü ) bu yönetim şeklinde eğer halk kendini yönetmeye ehil değilse sonuç iki yaşındaki bir çocuğun içli köfte tarifiyle benzer sonuçlar veriyor.
Bu bir bakıma herhangi bir işi kimin yapacağı konusunda yapılan seçim gibi. Demirciye ekmek yaptırmaz fırıncıya da demir dövdürmeyiz. Basiretsiz bir meslek erbabına da kimse iş vermek istemez ama söz konusu devlet yönetimi olduğunda fikir sahibi olan , olmayan herkesin devlet yönetiminde eşit söz sahibi olmasını gayet normal karşılarız.Sistemin işlemesi için halkın tamamının devlet yönetiminin teslimi konusunda seçim yapabilecek bir bilgi düzeyine ulaşması gereklidir.
Bir arkadaşımla yaptığımız sohbet üzerine bunun da eğitimden geçtiğini düşünmeye başladım. Bu eğitim standardı yakalanmadığı sürece de , demokratik yönetim biçiminin pek de sütten çıkmış ak kaşık olmadığı söylenebilir çünkü yönetmeyi bilmeyen bir halk ile yönetmeyi bilmeyen bir padişah arasında çok da bir fark olmadığını düşünüyorum . Halk , kendi içindekiler arasında yönetim için en kalifiye olanları seçemediği sürece kendi iradesiyle yönetilmiş sayılır mı sorusu da dikkate alınmalıdır.
Leblebiye devam :)
Ahmet
Ahmet Atakan öldü . Bu gezi direnişinde ölen üçüncü Antakyalı . Destan yazdılar dedi başbakan . Sonsuza kadar lanetledi kendini Erdoğan.
Taksimde olmak vardı şimdi .
Beklemek
son
Hukuk Türkiye'de nihayetine erdi .
Silivri'de masum gazeteci müebbet yedi .
Rojava 'da , Reyhanlı'da , Roboski'de hükümet katliamlara destek veriyor
İnsanlar ölüyor ey vatandaş , sen hala magazin haberleri izle
Ali
Çocuk
Zulüm indi gökyüzünden bir çocuk üstüne
Ve çocuk elindeki çiçekten önce düştü yere
Senin yüzünden !
Hayat ağacından insan budadılar
Tomurcuk dişlediler dalından
Senin yüzünden !
Gözyaşından beslendiler
Gözyaşında boğulacaklar
Ve doğrulacak bütün o kırdığın fidanlar
Onlarcası bitecek yerinde
Er geç gelecek bahar
Ama o çocuk
Peki o çocuk
Zulüm indi gökyüzünden bir çocuk üstüne
Ve çocuk elindeki çiçekten önce düştü yere
Bu senin yüzünden !
Özledim ben
Kurtuldun be canım benim ızdıraptı günün gecen
Rahatsındır belki şimdi yerinde
Anıların geliyor artık sen gidince
Tutardın elimden çıkardık bir tepenin başına
Ağaçların içinden görünürdü Ankara
Biz seninle gazoz içerdik
Özledim ben
Bir gün kaçtım bırakma dedim beni bu gölgede
Koştun sardın kollarına ağladın benle
Bağlama aldın bana , ayıcıklı şeker aldın
Güldük hani birlikte sen şarkı söyleyince
Ne oldu onlar
Onlar da mı gitti sen gidince
Özledim ben nene
Yat huzur içinde
nefes
Yine bir sabahtı geceden kalan
Ve güneş uyanmadan saldırdı onlar
Kutudaki böreğe ne oldu bilmiyorum
Toprak oldu o güzel insanlar
Üzüm
Hani güzel demiş Bedri Rahmi
Marifet hiç ezilmemek bu dünyada diye
Ezileceksen de üzüm ol
Çıkarsa şarap çıksın içinden
akrostiş
Bu da yine bir yazamıyorum yazısı olacak sevgili okur kişi
Senin durumun benimkinden de acayip gerçi .
İşin gücün bitmiş dünyaya dair de okumak kalmış geriye beni.
Boşver beni , sen yaz beni ben okuyayım okur , senin halin cidden duman
Ateşi nerden bilmem bende de tüter ya bir duman
Bakma boşuna başına satırların kaçtı gitti akrostişe kalan
yirmidört
iki satır yazamamak da acı tabi üstüne
doğdu güneş
battı güneş
bak yine bir gün daha geçti
Yazmak
« Ecrire, c'est aussi ne pas parler. C'est se taire. C'est hurler sans bruit. »
Marguerite Duras (4 avril 1914 - 3 mars 1996)
rüya
zaman kaçar , çukurlarına saklanırmış gözlerimin ,gece çökünce
beni arayıp dururmuş da gölgem ışığı aradığı gibi karanlığın
ben bundan bihaberim tabi uykudayken oluvermiş hepsi
başka işle meşguldüm o sırada, görmedim duymadım
bilmiyorum yahu bilmiyorum
gözlerine dalmıştı gözlerim işte
bulamadım , tutamadım ben kaçan zamanı dökülüp giderken
yakalayıp da seni seviyorum diyemedim
bok
Bize yanlış anlatmışlar küçükken
Öpmekten korkarak büyüyünce
Toparlayamıyor insan sonra
Ne yapsan düzeltemiyorsun
Saçma sapan ilişkilerin oluyor işte böyle
Utanıyosun , moralin bozuluyor
Kime söveceksin artık
Atı alanın da , üsküdarın da diyemezsin
Terbiyen var el değmemiş
Dönüp ben çocukken diyosun
belediye
deniz ayaklarımızda içmeyi öğrendiğimiz bir kaya vardı bizim sahilde
çok özlerim bazen orayı hatırlayınca ben
kumsal mı yapacakmış her ne hikmetse
hikmetli belediye kaldırdı kayaları oradan
bizim kayayı da kaldırmış
eh içecek başka yerler bulduk haliyle biz
güneş battı çıktı tabi
büyüdük işte falan
suratımızın şekli değişti
şişelerin sayısı
meğer biz ilk golü orada yemişiz
aptal gibi arıyorduk
o ilk biraların tadını
nerede kaybettik diye
belediye .. sevmiyorum seni
Kargalar
Kargaları taşlamak mı ?
Ben mi ?
Ne alaka canım
Hem ben severim ki kargaları
Yani en azından sevmiyor değilim
Aslında kargalar çok elzem yaratıklar
Olmasa bu kargalar
Kim gagalar her sabah penceremi ben uyanmadan
Derdim Başka
Sanma ki derdim güneşten ötürü;
Ne çıkar bahar geldiyse?
Bademler çiçek açtıysa?
Ucunda ölüm yok ya.
Hoş, olsa da korkacak mıyım zaten
Güneşle gelecek ölümden?
Ben ki her nisan bir yaş daha genç,
Her bahar biraz daha aşığım;
Korkar mıyım?
Ah, dostum, derdim başka...
Orhan Veli Kanık
kavanoz
Ne zor zanaat imiş denizi kavanoza sığdırmak. Ne dalgası giriyor ne tuzu ne köpüğü , hadi onlar neyse de ya sesi , peki ya kokusu ?
Kuyruğunu bulmuş el salladı bana :)
i - Garip şey hayat . Ne zaman n'olacağı belli olmuyor . Güldürür bazısı , bazısı düşündürür . Hayat ya bu akıl sır ermiyor.
ii - Feysbukta iki sahne paylaştım ziyaretçi istatistikleri tavana vurdu. Şimdi bunu demek belki tribüne oynamak gibi oluyor ama ( ki katiyen amacım o değil ) sayacı kaldırdığım günden blogır gugıl'a satılıp onlar tekrar sayaç koyana kadar geçen süre sanırım benim kare için Osmanlı'nın o ballandıra ballandıra anlatılan yükselme dönemi gibi bir şey. Yani sadede gelecek olursak daha yok feysbukta paylaşmak falan , kimyamı bozuyor . İnsan işerken izlenmekten hoşlanmaz ya onun gibi bi durum . ( bu konuda bi tartışma var mı bilemiyorum varsa ben hoşlanmayan gruptayım )
Şimdi benim gidip İş çalışmam lazım sınav var yarın. Öpmedim.
Unutulmaz sahneler vol 2
Daha ne sahneler vardır ya bu filmde , her seferinde hayran bırakır beni .
Zorba The Greek (1964)
Etiketler: Film
Unutulmaz sahneler vol 1
Yeni bi seriye başlamayı düşünüyorum . Benim ne zaman yapılacak çok işim olsa yeni bir seriye başlamak gelir aklıma. Boş zamanlarımda da hiç uğramaz böyle fikirler .
Mevzu şöyle , pek sevdiğim sinema filmlerinden vurucu birer sahne fotoğrafı paylaşıyorum. Altına da kafama göre çiziktiriyorum.
V for Vendetta
Etiketler: Film
Masal
Çıktı bir tepeden baktı uçsuz bucaksız dünyaya . Gerçeklerden daha güzeldi dünya . Korkulu ve karanlık düşmanları , büyülü canlıları ve kocaman şatoları da vardı , olağanüstü olaylar ve paha biçilmez eşyaları da , rengarenk diyarlarıysa gırla , zengindi dünya. Vakti de kalmamıştı vakit kaybına , parlak bir kelebek gerekti gelecek , ve gelecek gelecekti sonra . Rüzgarı doldurdu bohçasına telaşla indi tepeden .
Utanma
Sen utanma , sen hiç utanma halinden. Maden işçisinin sırtından yükselen düzen , toprağını cüzdanına dizen utansın. Zayıfı avucuyla ezen , haklının hakkına gözü değen utansın . Dökülen kandan kazanan , yakılan candan haz alan utansın . Görünüşte insan olan utansın . Sen hiiç utanma halinden.