kibinonbir

 Hikaye şöyle başlıyor ;

Siyah bir örtüyle kaplı ilk insanlardan  Hoarraaor diğerlerine göre daha sivri zekalı olduğundan  daha ne olduğunu düşünmediği o sarı parlak topun doğup batmasına göre ava çıkmaya başlamış çünkü top kırmızılaşınca bir süre sonra geyikler ( o sıralar adı konmamış) görünmez oluyormuş . Kesinlikle aç olduğundan eminmiş " av yapsam mı yapmasam mı" diye düşünmesine gerek yokmuş .


İşte zaman konusundaki ilk takvimleştirme işlemi bu bahsettiğim kıl topu tarafından gerçekleştirilmiş.
Başka bi sivri zekalı ( daha az kıllı olan )  sarı topun iniş çıkışını sayıp  havadaki soğuma ve ısınmayla bağlantısını kurmuş, onun torunu da mevsimleri bulmuş.Onun da torunu babasının isim koyduğu mevsimleri ayırmak gerektiğini düşünmüş ve nihayet onun torunu ayırmış asır demiş yıl demiş mevsim demiş ay demiş hafta demiş gün demiş saat demiş dakika demiş saniye demiş.( son torun baya kıvrak zekaya sahip anasına çekmiş o)

Kıl bakımından zaman içerisinde fakirleşen bu nesiller yılların icadından sonra ( dinlerle bağlantılı bir keşif süreci bu ) her yeni yılı kutlamak gereği duymuşlar. Ama buna binbir çeşit neden üretmişler halbuki hepsinin tek isteği  vur patlasın çal oynasınmış.

Ve bağlıyorum, Hoarraor'dan beri zamanla yerleşen bu gidişe bir dur diyelim  : )))  yok amacım o değil

Hepinize yeni yılda sağlık ,huzur , mutluluk falan dileyenler olmuştur güzel şeyler bunlar dilesinler tabi , ama tüm yıl böyle mi geçcek falan diye  takılmayın vurun patlasın çalın oynasın : )

Mutlu yıllar : )

daldan kopan sarı yaprak

Az önce blogdaki yazılarıma şöyle bi bakıverdim de hepsinde bi hüzün var az çok. Geçen annem okumuş yazdıklarımı ( inanın bu çok hoşuma gidiyor , hehe :)) bunu da okuyacak), sen yalnız hissedince kendini çık gel diyor. Anneler işte , iyiler onlar ama en iyisi bende .

 Bu arada yeni günlük aldım gri bir kapağı var bu sefer, önceki lacivertti ondan önceki de lacivertti , kahverengi , koyu bir kahverengi diye gidiyor ilk günlüğüm rengarenk idi  üzerinde şekiller vardı ilkokul 4 te yazıyordum onu.

Bakmayın siz benim depresif yazılarıma , ben gün içinde çok gülüyorum çok eğleniyorum nazımı tuzumu da şu blog çekiyor.Hem ben bu depresif hallerimi de seviyorum bi bakıma .Hani vardır ya  Candan Erçetin'in müzikleri gibi, yağmurlu bir günde cama vuran su damlacıkları gibi, köşeleri yanmış saman kağıdı gibi , ama  ama en çok da sonbahar gibi

Yaklaşıyor

Belki kar lapa lapa yağıp dünyamı beyaza boyamamış ama şu yağmurlardan arta kalan ıslak İstanbul'u da seviyorum ben.
Yılbaşını da evde geçirmiyorum ilk defa.Bir gece deyip geçmeyin bizim evde tüm sülale toplanır yılbaşında.Malum bu sene de aynısı olacak tek farkla, ben farkla . ( .. duygulandım )

Bu durum ne kadar dokunaklı gelse de , bir planım var kendimi orada hissettirmeye yönelik.Ama sürprizi bozmamak için şimdilik bende kalması gerek.

Bir form doldurdum Amerika'ya gitmek için , hani olur olur ya kabul edilirsem hoş olacak öğrenci liderliği programı diye de adı var bunun.Hoş bir hayal işte.

Onun dışında hayatımda ilk defa Ptt'ye gidip mektup yolladım.Şaşırdım adam zarfı tarttı ya resmen . ( belki de çok önemli bir ayrıntıdır bu belki de adam tartmamıştır başka bir alettir o )

Ve ben kendimi yalnız hissediyorum.Klasik bir durum benim için sanırım ama iyi hissettirmiyor.

Durak

  Gezelim görelim dünyayı keşfedelim programında bu hafta Ufuk İzmir'e gitti.Program şahane ama daha ziyade sevdiklerini görmeye gitti.Arkadaşlık ayrı şey kardeşlik ayrı şey okur , özlüyor insan.

Bu muazzam çıkarımı nasıl edindiğime gelcek olursak, yer neresi bilmiyorum Bornova 'ya yakın biyerdi en son çöktüğümüz durak ,saat kaç bilmiyorum ama geç bi saat otobüsler geçmekten vazgeçeli olmuş bir süre , bir süre sonra da şafak sökecek (burası şarjı önceki gün bitmiş telefonumun ayıbıdır beni bağlamaz ) , ses tellerim ve kulaklarım konserden kalma teomanzede ,ayaklarım zangır zangır zaten köpekten kaçarken de yorulmuşum ( köpeğe havladım resmen en son ) , işte böyle bi durumda yanımda kardeşlerim durakta  uyuyakalmışız

belki durum şahane değil (  aç değildik kokoreç kesti beni şahsen) ama beraberken mutluyuz , nefes alma nedeni ya bu ( vermek için de neden vermezsen de olmaz)

gecenin o saati durakta uyuyan üç elemanı gören taksicinin sesi uykumdan uyandırıyor sonra    "gggeeeennnnnçççllleeerrrr  nneerrryyyee gdddccckkssssnnnz" (bu benim duyduğum orjinali "gençler nereye gitceksiniz" şeklinde)

Buca'ya kadar takside uyuyanlara taksimetre açılmıyor sistem öyle sanırım ucuza geldi.

aygüceler okur

Arşiv